NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ عَبْدِ
اللَّهِ الْأُرُزِّيُّ
وَإِبْرَاهِيمُ
بْنُ خَالِدٍ
أَبُو ثَوْرٍ
الْكَلْبِيُّ
الْمَعْنَى
قَالَا
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
الْوَهَّابِ
قَالَ
مُحَمَّدٌ
عَبْدُ
الْوَهَّابِ
بْنُ عَطَاءٍ
أَخْبَرَنَا
سَعِيدٌ عَنْ
قَتَادَةَ
عَنْ أَنَسِ
بْنِ مَالِكٍ
أَنَّ
رَجُلًا
عَلَى عَهْدِ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
كَانَ
يَبْتَاعُ
وَفِي
عُقْدَتِهِ
ضَعْفٌ
فَأَتَى
أَهْلُهُ
نَبِيَّ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالُوا
يَا نَبِيَّ
اللَّهِ
احْجُرْ
عَلَى فُلَانٍ
فَإِنَّهُ يَبْتَاعُ
وَفِي
عُقْدَتِهِ
ضَعْفٌ
فَدَعَاهُ
النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
فَنَهَاهُ
عَنْ
الْبَيْعِ
فَقَالَ يَا
نَبِيَّ
اللَّهِ
إِنِّي لَا
أَصْبِرُ عَنْ
الْبَيْعِ
فَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
إِنْ كُنْتَ
غَيْرَ تَارِكٍ
الْبَيْعَ
فَقُلْ هَاءَ
وَهَاءَ
وَلَا خِلَابَةَ
قَالَ أَبُو
ثَوْرٍ عَنْ
سَعِيدٍ
Enes b. Mâlik (r.a)'den
rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s.a.v.) zamanında bir adam, aklında noksanlık
olduğu halde alışveriş yapardı. Ailesi Rasûlulah'a (s.a.v.) gelip:
Ey Allah'ın nebisi!
Falan'a hacr koy, çünkü o aklında noksanlık olduğu halde alışveriş yapıyor,
dediler.
Efendimiz adam'ı çağırıp
alışveriş yapmasını yasakladı. Adam:
Ya Rasûlallah,
alışverişe dayanamam (alışveriş yapmadan duramam), dedi. Bunuri üzerine Hz.
Nebi (s.a.v.):
“Eğer alışverişi
terkedemiyorsan; (alışveriş yaparken) al, 'ama aldatma yok ha' de"
buyurdu.
Ebû Sevr; (Saîd bize
haber verdi sözünün yerine)
"Saîd'den "dedi.
İzah:
Tirmizî, buyu'; Nesâî,
buyu'; îbn Mâce, ahkâm; Ahmed b. Hanbel, III, 217.
Tirmizî bu hadis için,
"Hasen, sahih garib" demektedir. Bu hadiste konu edilen şahıs da
Habbân b.Münkız'dır. Aslında bu hadisle önceki aynı manayı ifade etmektedir.
Ama bunda fazla olarak, hadisin vüruduna sebep olan hâdise de anlatılmaktadır.
"Aklında noksanlık
olduğu halde" diye terceme ettiğimiz cümleciğinin, "dilinde kekemelik
olduğu halde" manasına gelmesi de muhtemeldir. Çünkü bazı rivayetlerde;
Habbân'ın dilinin kusurlu olduğu, bu yüzden "aldatma yok"
manasındaki "lâ hılâbete" sözünü “lâ hızâbete" şeklinde
söylediği kaydedilmektedir. Önceki hadiste işaret edildiği gibi, bu söz;
Müslim'in Sahîh'inde "la hmâbete" şeklindedir.
terkibi, bazı âlimlerce
"rey ve görüşünde zayıftık var" şeklinde tefsir edilmiştir.
Hadisin sonundaki
cümlesini "al ama aldatma yok ha!" şeklinde terceme ettik. Bu
cümledeki kelimeleri; Avnu'I-Ma'bûd'da; "Alışveriş yapanlardan her birinin
"ha" deyip, elindekini vermesi" veya "al, ver" şekillerinde
izah edilmiştir.
Hadisten anlaşıldığına
göre; Habbân b. Münkız'ın akrabaları onun alışverişte aldatıldığı gerekçesiyle
Hz. Nebi'e başvurup tasarruflarını hac-retmesini istemişler; Rasûlullahadamı
çağırıp, alışveriş yapmamasını söylemiş, fakat onun "ben alışveriş
yapmadan duramam" şeklindeki beyanı üzerine, hacr koymamış, fakat bir şey
alıp sattığında; "al, ama aldatma yok ha!" demesini tenbih etmiştir.
Hz. Nebi'in, Habbân'a
hacr koymamasını delil alarak, bazı âlimler, yetişkin birisinin hacr edilemeyeceği
görüşüne varmışlardır. Bunlar; "Eğer hacr caiz olsaydı, Hz. Nebi ona hacr
kor, alışveriş yapmasını yasak-lardı"derler.
Hacr: Sözlükte
menetmektir. Istılahta; bir kimseyi sözlü tasarruftan menetmek, sözlü
tasarruflarını geçersiz saymaktır.
Yetişkinlere de sefeh
halinde hacr konulabileceğini söyleyenler ise aynı hadisi kendileri için delil
saymışlar; Habbân'ın ailesinin hacr için müracaatlarını, Efendimizin onu önce
alışverişten menetmesini, hacrin cevazına alâmet saymışlardır. Âlimlerin çoğunluğu
ihtiyaç halinde yetişkinlere de sefa-hetden dolayı hacr konulabileceği
görüşündedirler. Ancak hacr, hâkimden istenilmek suretiyle, onun kararı ile
konulabilir.
Hattâbi şöyle der:
"Yetişkin birisi
eğer sefihse, malını telef ediyorsa, çocuğa olduğu gibi ona da hacr konulması
vaciptir. Bu hadis; Habbân b. Münkız hakkında va-rid olmuş, fakat onun sefih
olduğundan veya malını telef ettiğinden bahsedilmemiştir. Ancak onun,
alışverişlerde aldatıldığı bahis konusu edilmiştir.Bir konuda aldatılan herkes
hacr altına alınamaz. Hacrin bir sınırı vardır. O sınıra varılmadan hacr
konulamaz."
Deli, çocuk ve kölenin
mal üzerindeki sözlü tasarrufları geçersizdir. Bu konuda âlimler görüşbirliği
halindedir. Sefeh veya borçluluktan dolayı hacr uygulanıp uygulanamayacağı ise
ihtilaflıdır.
Sefeh: Aklı başında,
temyiz kudreti yerinde olmasına rağmen malı üzerinde akıl, mantık ve
ekonominin gereklerine göre tasarrufta bulunamayanın halidir. Bu durumda olan
kişiye de "sefih" denilir.
Sefihler iki çeşittir:
a) Çocukluğundan beri
sefih olup, o şekilde buluğa erenler: Aşağı yukarı âlimlerin tümü, bu durumda
olanlara mallarının teslim edilemeyeceği görüşündedirler. "Allah'ın
geçiminize medar kıldığı mallarınızı sefihlere vermeyin..."[Nisa 5]
mealindeki âyet buna delâlet etmektedir. Ancak Ebû Hanîfe'-ye göre böyle birisi
25 yaşına kadar beklenir, o yaştan sonra akılca olgunluk sağlayamasa bile
malları kendisine teslim edilir.
Çoğunluğa göre ise,
reşit olmadıkça bu durumda olanların, sadece kendileri için "sırf
faydalı" olan tasarrufları geçerlidir.
b) Buluğa erdikten
sonra sefih olanlar: Bu durumda olanlar; Ebû Ha-nîfe ve İbrahim en-Nehaî'ye
göre hacr edilemezler. Çünkü bunların tasarrufları her ne kadar mallarına
zarar verebilirse de, hacr konulması kişiliklerine aykırıdır. İnsan haysiyet ve
hürriyetine aykırıdır.
Diğer mezhep imamları
ile, Ebû Yusuf ve Muhammed'e göre sefih hacr edilebilir. Hz. Nebi (s.a.v.)'in,
Muaz b.Cebel'in iflâsına karar vermesi, borçlanıp borçlarını ödeyemeyen birisi
için müslümanları yaFdıma teşvik etmesi ve yetmeyince onun borçlarını
yüklenmesi bu görüşün delilleridir.
Hacr; kişinin
şahsiyetini rencide eder. Ama sefih hacr edilmezse toplum zarar görür. Millî
servet heder olur. Halbuki toplumun menfaatları, kişinin menfaatlanndan üstün
tutulur. İmam Muhammed'e göre; hacrin başlaması için sefeh yeterlidir. Ayrıca
hacr karan alınmasına gerek yoktur. İmam Ebû Yusuf'a göre ise, sefih ancak
hâkimin kararıyla hacr altına alınabilir.
Dürrü'l-Muhtâr'daki
ifadeye göre Hanefî mezhebinde fetva verilen görüş, Ebû Yusuf ve Muhammed’in
görüşleridir.
Bedâiu's-Sanâi'cle; Ebû
Hanîfe'ye göre hacrin delilik, çocukluk ve kölelik olmak üzere üç sebebinin
olduğu zikredilmektedir. Ebû Yusuf, Muhammed, Şafiî ve âlimlerin çoğuna göre
ise sefahet, israf, zenginin borcunu ödemeyip savsaklaması, borçların mal
varlığını geçmesi, ticaret yoluyla malın yok olması, alacaklılardan başkası
için borç ikrarı hep hacr sebebidir. Bunlara göre; bir kimsenin malını bâtıl
yerlerde telef etmesi de hacra sebeptir.
Hadisin ilk bölümünde
belirtilen; alışveriş esnasında "aldatma yok" diyerek muhayyerlik
isteme meselesi önceki hadisin şerhinde geçmiştir.